Tıp Tarihi Aum
BİR NEFES SIHHAT
İnsanoğlu, dünyaya adımını ilk attığı günden itibaren sağlık problemleriyle iç içe olmuştur. Bu yüzden tıp bilimi insanlık tarihiyle başlamıştır. Kendisine bahşedilen "akıl" nimetiyle insan, kâinattaki diğer canlıları; bitkileri, hayvanları, gök cisimlerini gözlemlemesi ve zaman içerisinde kazandığı tecrübelerle önemli bir bilgi birikimine sahip olmuştur. Bu birikimle içinde bulunduğu zamanı ve geleceği anlamlandırmaya ve hatta yönlendirmeye çalışmıştır. Diğer bilimlerde olduğu gibi tıp alanında da yürütülen bu çabalar bugün de halen devam etmektedir.
Gözle görülen ya da görülmeyen, ancak ilmî metotlarla varlıklarından haberdar olduğumuz pek çok canlı gibi insan da doğan, yaşayan ve nihayet ölen bir özelliğe sahiptir. Tarih içinde insanoğlu hayatta kalabilmeyi, sıhhatli bir yaşam sürdürebilmeyi ve hatta yaşlanmayı önleyerek varlığını ebediyen devam ettirebilmeyi hep arzulamıştır. Bir nefes sıhhatin ne kadar önemli olduğu hususu, insanın her demde temel uğraşısı olmuştur. Diğer taraftan "her derdin bir çaresinin olduğu" anlayışı da tıp tarihçileri ve otoritelerini yüzyıllar boyunca araştırma ve incelemeye sevk etmiştir. Böylece bağımsız bir tıp biliminin yanı sıra, tıbbın yan dalları dediğimiz kimya, biyoloji, eczacılık gibi alanlar da yeni boyutlar kazanmıştır.
Birçok din ve inanç sistemi, insan sağlığına değer vermiştir. Diyebiliriz ki, bunlar arasında insan sağlığına en çok önem atfeden ve insan hayatını yücelten din, İslâmiyet olmuştur. Acıkmadan yenilmemesi, sofradan doymadan kalkılması, senenin belirli gün ve aylarında oruç tutulması, hastalık gelmeden sağlığın kıymetinin bilinmesi, haksız yere hiçbir canlının hayatına son verilmemesi, bir karınca dahi olsa incitilmemesi, tabiatın ve çevrenin korunması, suların ve havanın kirletilmemesi gibi pek çok tavsiye, İslâmiyet'in sağlık hayatına verdiği değeri ortaya koyar.
İslâm toplumları bu anlayıştan aldıkları güçle, asırlar boyu tıpla ilgili inceleme ve araştırmalarda bulunarak dünya sağlığına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Başta İbn Sina olmak üzere birçok hekim, buluşları ve bıraktıkları eserlerle yüzyıllarca sene insanlığa hizmet etmişlerdir.
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde pek çok büyük hekim yetişmiş ve kurulan darüşşifa, hastane ve sağlık kurumlarında birçok hasta tedavi edilmiştir. Osmanlı hekimlerinin geride bıraktıkları kitap ve risalelerin bugün itibarıyla okunup anlaşılması ve günümüzle ilişkilendirilmesi meselesi, tıp tarihçilerinin önünde ciddi bir sorun olarak durmaktadır. Bu döneme ait tıpla ilgili Osmanlıca yazma ve matbu eserlerle arşiv belgelerinin deşifresi, ilmî anlamda istifade edilebilir bir hale getirilmesi, bilimsel bir bakış açısıyla yorumlanması, özetle bu alanda ciddi yayınlar yapılması düşüncesi, "Tıp Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi"mizin faaliyetlerinin ilk sırasında yer almaktadır. Üniversitemizin verdiği destek ve sağladığı imkânların sınırsızlığı, bize bu sahada çokça çalışmayı ve kalıcı eserler ortaya koymamızı söylüyor.
Merkezimiz ilk çalışmasını Ocak 2018 tarihi itibarıyla Tebriknâme-i Millî –Sultan II. Abdülhamid'in İlk Beş Yılı (1876-1900)– adıyla yayınlamış bulunuyor. Sırada Besim Ömer [Akalın] Paşa'nın büyük bir titizlikle hazırladığı dört ciltlik derleme mahiyetindeki Nevsâl-i Afiyet kitabı bulunmaktadır. Zaman içerisinde bu alanda daha pek çok eseri yayınlayacağımızı buradan bilim dünyasına duyurmak isteriz.
Amacımız, geçmiş ile geleceğimiz arasında sarsılan ve kopma noktasına gelen köprüyü yeniden kurmak ve sağlamlaştırmaktır. Referanslarını geçmişinden almayan hiçbir kültür ve medeniyetin varlığını devam ettiremeyeceği gerçeğinden hareketle, ileriye güvenle bakabilmenin yolu da geçmişimize ait eserleri korumak, incelemek, değerlendirmek ve yorumlamaktan geçiyor.
Merkezimiz, bütün çalışanlarıyla birlikte kuruluş gayesine uygun olarak belirlenen yönetmelikler çerçevesinde ve sahip olduğu engin tecrübesiyle böylesine yüce bir idealin gerçekleşmesi çabası içerisinde olacaktır.
Çalışmak bizden, yardım O'ndandır.
Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Zeki İZGÖER
Tıp Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü
İnsanoğlu, dünyaya adımını ilk attığı günden itibaren sağlık problemleriyle iç içe olmuştur. Bu yüzden tıp bilimi insanlık tarihiyle başlamıştır. Kendisine bahşedilen "akıl" nimetiyle insan, kâinattaki diğer canlıları; bitkileri, hayvanları, gök cisimlerini gözlemlemesi ve zaman içerisinde kazandığı tecrübelerle önemli bir bilgi birikimine sahip olmuştur. Bu birikimle içinde bulunduğu zamanı ve geleceği anlamlandırmaya ve hatta yönlendirmeye çalışmıştır. Diğer bilimlerde olduğu gibi tıp alanında da yürütülen bu çabalar bugün de halen devam etmektedir.
Gözle görülen ya da görülmeyen, ancak ilmî metotlarla varlıklarından haberdar olduğumuz pek çok canlı gibi insan da doğan, yaşayan ve nihayet ölen bir özelliğe sahiptir. Tarih içinde insanoğlu hayatta kalabilmeyi, sıhhatli bir yaşam sürdürebilmeyi ve hatta yaşlanmayı önleyerek varlığını ebediyen devam ettirebilmeyi hep arzulamıştır. Bir nefes sıhhatin ne kadar önemli olduğu hususu, insanın her demde temel uğraşısı olmuştur. Diğer taraftan "her derdin bir çaresinin olduğu" anlayışı da tıp tarihçileri ve otoritelerini yüzyıllar boyunca araştırma ve incelemeye sevk etmiştir. Böylece bağımsız bir tıp biliminin yanı sıra, tıbbın yan dalları dediğimiz kimya, biyoloji, eczacılık gibi alanlar da yeni boyutlar kazanmıştır.
Birçok din ve inanç sistemi, insan sağlığına değer vermiştir. Diyebiliriz ki, bunlar arasında insan sağlığına en çok önem atfeden ve insan hayatını yücelten din, İslâmiyet olmuştur. Acıkmadan yenilmemesi, sofradan doymadan kalkılması, senenin belirli gün ve aylarında oruç tutulması, hastalık gelmeden sağlığın kıymetinin bilinmesi, haksız yere hiçbir canlının hayatına son verilmemesi, bir karınca dahi olsa incitilmemesi, tabiatın ve çevrenin korunması, suların ve havanın kirletilmemesi gibi pek çok tavsiye, İslâmiyet'in sağlık hayatına verdiği değeri ortaya koyar.
İslâm toplumları bu anlayıştan aldıkları güçle, asırlar boyu tıpla ilgili inceleme ve araştırmalarda bulunarak dünya sağlığına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Başta İbn Sina olmak üzere birçok hekim, buluşları ve bıraktıkları eserlerle yüzyıllarca sene insanlığa hizmet etmişlerdir.
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde pek çok büyük hekim yetişmiş ve kurulan darüşşifa, hastane ve sağlık kurumlarında birçok hasta tedavi edilmiştir. Osmanlı hekimlerinin geride bıraktıkları kitap ve risalelerin bugün itibarıyla okunup anlaşılması ve günümüzle ilişkilendirilmesi meselesi, tıp tarihçilerinin önünde ciddi bir sorun olarak durmaktadır. Bu döneme ait tıpla ilgili Osmanlıca yazma ve matbu eserlerle arşiv belgelerinin deşifresi, ilmî anlamda istifade edilebilir bir hale getirilmesi, bilimsel bir bakış açısıyla yorumlanması, özetle bu alanda ciddi yayınlar yapılması düşüncesi, "Tıp Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi"mizin faaliyetlerinin ilk sırasında yer almaktadır. Üniversitemizin verdiği destek ve sağladığı imkânların sınırsızlığı, bize bu sahada çokça çalışmayı ve kalıcı eserler ortaya koymamızı söylüyor.
Merkezimiz ilk çalışmasını Ocak 2018 tarihi itibarıyla Tebriknâme-i Millî –Sultan II. Abdülhamid'in İlk Beş Yılı (1876-1900)– adıyla yayınlamış bulunuyor. Sırada Besim Ömer [Akalın] Paşa'nın büyük bir titizlikle hazırladığı dört ciltlik derleme mahiyetindeki Nevsâl-i Afiyet kitabı bulunmaktadır. Zaman içerisinde bu alanda daha pek çok eseri yayınlayacağımızı buradan bilim dünyasına duyurmak isteriz.
Amacımız, geçmiş ile geleceğimiz arasında sarsılan ve kopma noktasına gelen köprüyü yeniden kurmak ve sağlamlaştırmaktır. Referanslarını geçmişinden almayan hiçbir kültür ve medeniyetin varlığını devam ettiremeyeceği gerçeğinden hareketle, ileriye güvenle bakabilmenin yolu da geçmişimize ait eserleri korumak, incelemek, değerlendirmek ve yorumlamaktan geçiyor.
Merkezimiz, bütün çalışanlarıyla birlikte kuruluş gayesine uygun olarak belirlenen yönetmelikler çerçevesinde ve sahip olduğu engin tecrübesiyle böylesine yüce bir idealin gerçekleşmesi çabası içerisinde olacaktır.
Çalışmak bizden, yardım O'ndandır.
Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Zeki İZGÖER
Tıp Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü